“Başkalarında bizi rahatsız eden her unsur kendimizi anlamamıza yardım eder” - Carl Jung
En sevmediğiniz, tahammül edemediğiniz karakter özelliklerini düşünün. İsterseniz gözlerinizi kapatıp bu özelliklere sahip ve mümkünse uzak durmayı tercih ettiğiniz insanları aklınızdan bir geçirin. Bu yalancı, bencil, tembel, hırslı, despot, duygusuz, fazla hassas, saf, bilmiş, kurnaz kişiler bizi delirtmiyor, malesef bu özellikler bizim tahammül edemediğimiz kendi karanlık yönümüzdür.
Bu bilinçaltı olgusuna analitik psikoloji “gölge” adını vermiş. Gölge, adından anlaşılacağı gibi, kişinin ışık altında olmayan, karanlık yüzüdür ve kişinin bilinçdışındadır. İnsanın isteği, entellektüel yapısı, iyi niyetinden bağımsız olarak eğer üzerinde gerçek bir çaba ile uğraşılmaz ise da hep bilinçdışında kalır. Her bilinçdışı karakter özelliği gibi gölge de bilince getirilmedikçe diğer insanlara yansıtılır ve kolay kabul edilebilen bir olgu olmadığı için, bu yansıtma çok sık görülür.
Dr. Jung, “Aion” adlı kitabında gölgeden bahsederken “..gölge ego kişiligi tehdit eden ahlaki bir problemdir” der. Ona gore “ hiç kimse üzerinde ciddi olarak uğraşmadan gölgesinin farkına varamaz ve onun farkına varmak demek kişiliğin karanlık yüzünü karakterinin bir parçası olarak kabul etmek demektir. Bu kabullenme kendimizi tanımak için gereklidir fakat kural olarak ta her zaman bir iç direniş (inkar ediş) ile karşılaşır.” (1)
Gölgenin insan bilincine gelmesi genelde diğer bir insan aracılığı ile olur. Uyanık hayatınızda diğer insanlarda tahammül edemediğiniz , eleştirdiğiniz özelliklerin yanı sıra rüyalarınızda da size en çok zarar veren veya kızdığınız, kendi cinsinizden olan kişiler muhtemelen gölge kişiliğinizden haber verir. Kural olarak gölgeyi kendi cinsimizden olan kişilere yansıtırız, bir kadının “ devamlı çocuğun bezinden bahseden anaç tiplerden nefret ediyorum” dediğini duyduğunuz zaman onun gölge kişiliğini, bastırdığı olguları tahmin edebilirsiniz. Burada nefret etmek, tahammül edememek, “sinir” veya “gıcık” olmak anahtar kelimelerdir. Kendi işimiz, sorunumuz olmayan konulara verdigimiz reaksiyonları düşünürken “bundan bana ne idi acaba?” sorusunu ciddi olarak kendimize sormalıyız çünkü o yorumda mutlaka bizle ilgili bir kısım vardır. Bazen gölge kişilik bir kuruma, devlete veya bir felsefeye yansıtılır. İdeolojik kinler buna örnektir.
Gölgemiz bilincimiz dışında iken malesef dış dünyadan o kadar da gizli değildir. Bu özellikleri ne kadar bastırdıysak, karanlık tarafımız diğerlerine o kadar aşikardır.
“Güneş ne kadar yükseğe çıkarsa, gölge o kadar azalır”
- Lao Tzu
Bir insan kendi gölgesini değiştiremez fakat onu ayıplayan, eleştiren bilincini değiştirebilir. İnsan zayıf yönlerini ifade etmenin yollarını buldukça gölgesi de daha dengeli olmaya başlar. Kişi bu konularda ne kadar katı olursa gölge o kadar yıkıcı olur.
Mükemmeliyetçilik bir ideal olup insan olarak doğamızı inkar etmemize neden oluyor. Kötü diye nitelendirdiğimiz özelliklerin yaradılışımızın bir parçası olduğunu unutuyoruz. Gölgemiz her ne kadar zor anlaşılsa da, bulanık bir kavram olarak kafamızı karıştırsa da ve onu kabul etmek bizi derinden sarssa da, bütünlüğümüzün bir parçasıdır.
Pelin Hattatoğlu
Aion, C.G Jung, Routledge & Kegan Paul, London , 1959.
Burada da güzel bir yazı var.